Alemlerin Sultanı HZ.MUHAMMED sallallahu aleyhi ve sellem

minik bir hediye.

Thursday, September 07, 2006


Candan İçeru
Severim ben seni candan içeru
Yolum vardır bu erkandan içeri
Şeriat tarikat yoldur varana
Hakikat marifet andan içeru
Kesildi takatim dizde derman yok
Bu ne mezhep imiş dinden içeru
Süleyman kuş dilin bilir dediler
Süleyman var süleymandan içeru
Senin aşkın beni benden alıptır
Ne şirin derd bu dermandan içeru
Yunus’un gözleri hundur açılmaz
Kapında kul var sultandan içeru

Bu Aklı Fikir ile
Bu aklu fikriyle Mevla bulunmaz
Bu ne yaredir ki saklı olunmaz
Kamunun derdine derman bulunur
Şu benim derdime derman bulunmaz

Aşkın pazarında canlar satarlar
Satarım canımı alan bulunmaz
Aşık öldü deyu sale verirler
Ölen gafilimiş aşıklar ölmez


Bilmem Nideyim
Bilmem nideyim
Aşkın elinden
Kande gideyim
Aşkın elinden
Sallallahu Ala Muhammed
Sallallahu Aleyke Ahmed
Meskenim dağlar
Gözyaşım çağlar
Durmaz kan ağlar
Aşkın elinden
Sallallahu Ala Muhammed
Sallallahu Aleyke Ahmed
Varım vereyim
Kadre ereyim
Üryan olayım
Aşkın elinden
Sallallahu Ala Muhammed
Sallallahu Aleyke Ahmed
Yunus’un sözü
Kül olmuş özü
KaN ağlar gözü
Aşkın elinden


Aman Allah İllallah (Seher Vakti)
Seher vakti bülbüller
Nede güzel öterler
Açınca tüm çiçekler
Birlikte zikrederler
Aman Allah illallah
Dertlere derman Allah
Gönüle şifa veren
Lailahe illallah
Akşam olur giderler
Boyun büker çiçekler
Kim bilir ne söylerler
Feryad eder bülbüller
Aman Allah illallah
Dertlere derman Allah
Gönüle şifa veren
Lailahe illallah
Onlarda bütün dertler
Yine de şükrederler
Salat selam söylerler
Beytullaha giderler
Aman Allah illallah
Dertlere derman Allah
Gönüle şifa veren
Lailahe illallah


Aşkın ile Aşıklar
Aşkın ile aşıklar
Yansın ya Rasûlallah
İçip aşkın şerabın
Kansın ya Rasûlallah
Şol seni seven kişi
Verir yoluna başı
İki cihan güneşi
Sensin ya Rasûlallah
Şol seni sevenlere
Kıl şefaat onlara
Mümin olan tenlere
Cansın Ya Resulallah
Aşık oldum dildare
Bülbül oldum gülzare
Seni sevmeyen nare
Yansın Ya Resulallah
Şol seni seven sübhan
Oldu kamuya sultan
Canım yoluna kurban Olsun
Ya Resulallah Aşık Yunus'un canı
İlm ü şefaat kânı
Alemlerin sultanı
Sensin ya Rasûlallah!

ALLAHU ALLAH
Ömrün bitirmiş viranemiyem
Aklın yitirmiş divanemiyem
Allahu Allah Allahu Allah
Allahu Allah Allahu Allah
Kanat vururum,döner dururum
Yanar kurururm, pervanemiyem
Allahu Allah Allahu Allah
Allahu Allah Allahu Allah
Yaşlı gözlerim, tutmaz dizlerim
Yolun izlerim, mestanemiyem
Allahu Allah Allahu Allah
Allahu Allah Allahu Allah
Aşkî can feda, olsa ne fayda
Aşk oku yayda, kemanemiyem
Allahu Allah Allahu Allah
Allahu Allah Allahu Allah

Monday, August 21, 2006

Ay Doğdu Üzerimize
Ay doğdu üzerimize
Veda tepelerinden
Şükür gerekti bizlere
Allah`a davetinden

Sen güneşsin,sen aysın
Sen nur üstüne nursun
Sen süreyya ışığısın
Ey sevgili ey rasul

BİZ DÜNYADAN GİDER OLDUK BİZ DÜNYADAN GİDER OLDUK
KALANLARA SELAM OLSUN
BİZİM İÇİN HAYIR DUA
KILANLARA SELAM OLSUN
ECEL BÜKE BELİMİZİ
SÖYLETMEYE DİLİMİZİ
HASTA İKEN HALİMİZİ
SORANLARA SELAM OLSUN
TENİM ORTAYA KOYULA
YAKASIZ GÖMLEK BİÇİLE
BİZİ BİR ASAN VEÇ HİLE
YUYANLARA SELAM OLSUN
SELA VERİLE KASTIMIZA
GİDER OLDUK DOSTUMUZA
NAMAZ İÇİN ÜSTÜMÜZE
DURANLARA SELAM OLSUN


Canım kurban olsun senin yoluna (Segah)
Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed,
Şefâat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Mü'min olanların çoktur cefâsı,
Ahirette olur zev-u sefâsı,
On sekiz bin âlemin Mustafâ'sı,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Yedi kat gökleri seyrân eyleyen,
Kûrsûn üstünde ceylân eyleyen.
Mi'râcında ümmetini dileyen,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Aşık YUNUS neyler iki cihânı sensiz,
Sen Hak Peygambersin şeksiz,
gümânsız Sana uymayanlar gider imânsız,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Derman Arardım Derdime (Hüseyni)
Derman arardım derdime
derdim bana derman imiş
Burhan sorardım aslıma
aslım bana burhan imiş
Sağ u solu gözler idim
dost yüzünü görsem deyu
Ben taşrada arar idim
ol can içinde can imiş
Öyle sanırdım ayriyem,
dost gayridir ben gayriyem
Benden görüp işideni bildim ki
ol canan imiş
Savm u salat u haccile
sanma biter zahid işin
İnsan-ı Kamil olmağa
lazım olan irfan imiş
Kanden gelir yolun senin
ya kande varır menzilin
Nerden gelip gittiğini anlamayan
hayvan imiş
Mürşid gerektir bildire
Hakkı sana hakkel-yakin
Mürşidi olmayanların
bildikleri güman imiş
İşit Niyazi'nin sözün
bir nesne örtmez Hak yüzün
Hak'tan ayan bir nesne yok
gözsüzlere pünhan imiş
Dost
Erler demine
destur alalım
Pervaneye bak
ibret alalım
Aşkın ateşine gekl bir yanalım
Dost dost dost ...
Günler geceler durmaz geçiyor
Sermayen olan ömrün bitiyor
Bülbüllere bak figan ediyor
Ey gonca gül mevsim geçiyor
Dost dost dost
Devrana girip seyran edelim
Eyvah demeden Allah diyelim
La ilahe illallah,
La ilahe illallah
La ilahe illallah
ey yolcu biraz gel dinle beni
kervan geçiyor sen kalma geri
yusuf denilen dünya güzeli
fethetti bu gün kalbi seferi
dost dost dost...

Tuesday, April 04, 2006


40 Yaşındasın

Rahmetini umarak Günahkar bir dille;
Allah Azze ve Celle
Ya Rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.
İşte Bir yaşındasın,
Beni Sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.Halime kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik...
Seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da,
duayı da Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle
gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı
yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...
Altı yaşındasın
Medine-i Münevvere yolundasın
Yanında aziz annen
ve Ümmü Eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu Talip bir başka seviyor
Ya Rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik
Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen Muhammed-ül Emin' sin
Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var
Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey Yâr!
Nurdağına davet var
İşte Kırk yaşındasın
Hira Nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen Nebiyullahsın
Sen Habibullahsın
Sen Rasulullahsın
Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan
seni Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana,
sen susuyordun
Mecnun diyorlardı,
şair diyorlardı,
sen susuyordun
'Seni bizim elimizden kim kurtaracak'
diyorlardı
Sen, Sen ' Allah! ' diyordun
Allah Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen ' Allah! ' diyordun
Arş-ı Âla titriyordu Bedir' de ' Allah! ' diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi:
' Anam babam sana feda olsun ' diyordu
Ya Rasulallah
Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar Oğulları'nın küçük kızları
seni görünce Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
' Beni seviyor musunuz ' diye sormuştun onlara
' Seni çok seviyoruz Ya Habiballah '
demişlerdi Sen de:
' Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum' demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki
seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun
Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak:
' Görüyor musunuz ne kadar güzel ' demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti:
' Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu bana ver
' Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen ' hayır ' demediğini bile bile
' Peki ' dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun
Ebu Hureyre' nin diliyle:
' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki,
keşke peygamberi görseydik de
ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler
' Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini
' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'
Sultanım!
Ey Medine minberinde
' ümmeti, ümmeti ' diye
hüznü giyen sevgili
Ey Mekke mihrabında
alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük,
bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik
Ya Rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın
dursun ali erzincanlı

Monday, April 03, 2006


hadisler
Allah, bir mesleği olup mesleğinde maharetli ve uzman olan kulunu sever. Hadis-i Şerif
( Taberani )

Şeytanlar, elbiselerden faydalanırlar. Onun için, biriniz elbisesini çıkardığı zaman, onu katlasın. Çünkü şeytan, katlanmış elbiseyi giyemez. Hadis

(Ramuz).

Övmek ve övülmekten uzak durun. Çünkü o, kişiyi manen boğazlamaktır.

(Ramuz).

İlim öğrenmeye çalışan, evine dönünceye kadar, Allah yolundadır.

(Ebu Nuaym).

En üstün ibadet, sıkıntı anında sabırla kurtulmayı beklemektir.

(Beyhaki).

Biriniz elindeki yiyecek parçası yere düştüğünde, kirlenen yerleri (yıkayıp) temizledikten sonra, yesin. Onu, şeytana bırakmasın. Çünkü, bereketin yenen şeyin hangi parçasında olduğunu kimse bilemez.

(Müslim).

Bir kötülük işlediğinde peşinden hemen bir iyilik yap ki, o kötülüğü silsin.

(Tirmizi).

4 kimse vardır ki, öldükten sonra da sevapları devam eder: Allah rızası için kamuya hizmet ederken ölen kimse; Öğrettiği ilmin gereği yapılan bilgin; Verdiği para ile yapılan faydalı eser ayakta duran hayır sahibi; Ardında kendisine dua eden hayırlı bir evlat bırakan kimse...

(Müsned)

Cennette büyük bir köşk vardır. İsmi ferah evidir.Buraya ancak çocukları sevindirenler girer.

(ibn-i Addy).

Kim ilim öğrenmeye çalışırsa, bu onun geçmiş tüm günahlarının silinmesine sebep olur.

(Tirmizi).

En erdemli (üstün) iyilik, kişinin beraber oturup kalktığı kimselere (çalışma arkadaşlarına) karşı kerim (cömert ve fedakar) olmasıdır.

(Kazai).

Boğularak ölen şehiddir. Yanarak ölen şehiddir. Gurbette ölen şehiddir. Yılan gibi bir haşeratın sokup zehirlemesinden dolayı ölen şehittir. Karın sancısından ölen şehiddir. Çöken evin altında kalan şehiddir. Damdan düşüp ayağı veya boynu kırılarak ölen şehiddir. Üzerine taş yuvarlanarak ölen şehiddir. Canını korurken öldürülen şehiddir. Malını korurken öldürülen şehiddir. Din kardeşini savunurken ölen şehiddir. Komşusunu savunma uğrunda öldürülen şehiddir. İyiliği emredip kötülükten sakındırırken ölen şehiddir.

(İbn-i Asakir).

Her canının istediğini yemen, israftandır.

(İbn-i Mace).

Kur’anı okuyan ve ezberleyenlere hürmet edin. Onlara hürmet eden, bana hürmet etmiş olur.

(Deylemi)

Daha vakti var, ilerde yaparım” demek, şeytanın mü’minlerin kalplerine bıraktığı bir vesvesedir.

(Ramuz)

Namaz mü’mini Allah’a yaklaştıran bir vasıtadır.

(İbn-i Adiyy).

Kıyamete yakın müslümanlar içinde en az bulunacak şey; helal para ile kendisine güvenilecek arkadaştır.

(İbn-i Adiyy).

En faziletli sadaka, bir müslümanın ilim öğrenip sonra da onu başkasına öğretmesidir.(Darimi).En faziletli sadaka, kötülük düşünen (içinde kin duygusu olan) akrabaya (onun kinini gidermek niyetiyle) verilen sadakadır.(Darimi).En faziletli sadaka, malı az olanın, kendisinden özveride bulunarak verdiği sadakadır.

(Ebu Davud).

Ağır duyana, söz işittirmek sadakadır.

(Hatib).

Mü’minlerin ölen küçük çocukları cennette bir dağdadır. Kıyamet günü babalarına teslim edilinceye kadar bakımlarını İbrahim Peygamber ve hanımı Sare üzerine almıştır.

(Müsned).

Kinden (düşmanlıktan) uzak durun. Zira bu, öldürücüdür.

(Ramuz).

Hiçbir müslüman yoktur ki, Allah’a dua atsin de, Allah duasına şu 3 halden biri ile cevap vermesin: Kişi dua ettiğinde, Allah, onun karşılığını dünyada acilen (peşin) verir. Duanın karşılığını ahirete erteler. Yaptığı dua kadar, o kuldan bir dert ve sıkıntıyı giderir. Bu sözü işitince sahabiler sevinç içinde: Öyleyse, bizler çok dua ederiz, dediler. Allah Resulü de şu açıklamayı yaptı: Allah’ın kabul etmesi, sizin duanızdan daha çoktur.

(Müsned).

Sıcak yemekten sakının! Çünkü o, bereketi giderir. Soğuk yemeyi tavsiye ederim.Çünkü onun bereketi daha büyüktür.

(Camiüssağir).

Kıyametin hemen yakınında, kan dökülme (yani terör) günleri vardır

(Müsned).

Kişinin mescidin boyunu ve enini dolaşıp da içinde namaz kılmaması kıyamet alametlerindendir.

(Taberani).

İnsanlara layık oldukları değeri verin.

(Müslim).

İlim öğrenmeye çalışanın rızkına (geçimine) Allah kefildir.

(Hatib).

Ekmeğe saygı gösterin. Çünkü Allah onu değerli kılmıştır. Kim ekmeğe değer verirse, Allah da ona değer verir.

(Taberani)

Üç kişiyi Allah sevmez. 1- harab olmuş, yıkılması söz konusu olan evde konaklayan kişi 2- sel yolunda konaklayan kişi 3- Hayvanını başıboş salıp da sonra onu koruması için Allaha dua eden kişi.

Hadis-i Şerif

Kulun konuşmalarında inşaallah demesi, imanının mükemmelliğindendir.

(Taberani).

Baba cennetin orta kapısıdır

(Tirmizi).

Cennette büyük bir köşk vardır. İsmi cömertler köşküdür

(Taberani).

Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim ki cennete sadece güzel ahlak sahipleri girer.

Tirmizi; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul

İmanın kemali, güzel ahlakladır.

G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 344/4

Güzel ahlak hataları eritir. Suyun buzu erittiği gibi. Fena ahlak ta ameli bozar. Sirkenin balı bozduğu gibi.

(Hz.İbni Abbas r.a.) Ramuz el-Hadis s.215

Allah uğrunda birbirine muhabbet eden kimseler, O’nun gölgesinden başka gölge olmayan günde, O’unu Arş-ı Alâsının gölgesindedirler. Kendilerine nurdan kürsüler kurulur. Onların Rableri ile olan meclislerine, Peygamberler, sıddıklar ve şehidler bie imrenirler

.(Hz. Muaz İbni Cebel r.a.) Ramuz El-Hadis s.233

"Hediyeleşin, birbirinizi sevin. Birbirinize yiyecek hediye edin. Bu, rızkınızda genişlik hasıl eder.

"Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s.239

"Ziyaretleşin, hediyeleşin. Çünkü ziyaret sevgiyi perçinler, hediye de kalpteki kötü duyguları söker atar.

"Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s.239

Merhamet edin, merhamet olunasınız. Af edin, af olunasınız. Yazık, laf ebesi olanlara. Yazık günahlarına bilerek devam edip, istiğfar etmeyenlere

.G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 70/10

Kolaylaştırın, güçleştirmeyin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Birbirinizle iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin.

Hz. Said İbni Ebu Berde; G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 510/5

Allah yolunda muhabbet edenler, Arşı Alâ etrafında yakuttan kürsüler üzerinde olurlar.

(Hz. Ebu Eyyub r.a) Ramuz El-Hadis s.233

"Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap. Aleyhine de olsa hakkı söyle.

"Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 317

Dua ibadetten ibarettir. Allah buyurur ki: “Bana dua edin, Ben size icabet edeyim”

(Hz.Numan İbni Beşir r.a.) Ramuz El-Hadis s.207

Dua, mü’minin silahıdır ve dinin direğidir. Göklerin ve yerin nurudur.

(Hz.Ali r.a.) Ramuz El-Hadis s.207

Sunday, April 02, 2006




işte buraki adresten faydalanabilirsiniz pek çok şey var
hadis-i şerif
manası:“Benim şefaatim ümmetimden büyük günah sahiplerinedir”
bursa ulu camiden..

Eserin İçeriği: Hadis-i Şerif
Manası: "Kul, mü'min kardeşinin ihtiyacını giderdiği sürece, Allah da kulun ihtiyacını giderir."
Okunuşu: "Lâ yezâlullahi fî hâceti'l abdi, mâ dâme fî hâceti ahiyhi."
Hattat: Hasan Çelebi
Eserin İçeriği: Hadis-i Şerif
Manası: "Allah, şifasını da yaratmadığı hiçbir hastalık vermemiştir."
Okunuşu: "Mâ enzelallâhu dâen illâ enzele lehû şifâen."
Hattat: Hüsrev Subaşı


Eserin İçeriği
: Hadis-i Şerif
Manası: "Beş şeyden önce beş şeyi ganimet bil: Ölümünden önce hayatını, hastalığından önce sağlığını, meşguliyetinden önce boş zamanını, ihtiyarlığından önce gençliğini, fakirliğinden önce zenginliğini."
Okunuşu: "İğtenim hamsen kable hamsin: Hayateke kable mevtik ve sıhhateke kable sakamik ve ferâgake kable şuğulik ve şebâbeke kable heramik ve ğınâke kable fakrik."
Hattat: Saim Özel

PEYGAMBER EFENDİMİZE TABİ OLMAK İÇİN...
Muhammed aleyhisselama tam ve kusursuz tâbi olabilmek için, Onu tam ve kusursuz sevmek lazımdır. Bunun alameti de, Onun düşmanlarını düşman bilmek, Onu beğenmeyenleri sevmemektir. Muhabbete müdahene, yani gevşeklik sığmaz. Aşıklar, sevgililerinin divanesi olup, onlara aykırı bir şey yapamaz. Aykırı gidenlerle uyuşamaz. İki zıd şeyin muhabbeti bir kalbte, bir arada yerleşemez. İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı icap eder.Resulullahı sevmek, bütün Müslümanlara farz-ı ayndır. O’nun sevgisi bir gönüle yerleşirse, İslamiyeti yaşama, imanın ve islamın tadına doyulmaz zevkine ermek ne kadar kolay olur. Bu sevgi, iki cihanın efendisine tam uymaya sebeptir. Bu sevgiyle Allahü teâlânın Habibine ikram ettiği sonsuz ve tarife sığmaz nimetlere ve bereketlere kavuşmakla şereflenilir. Küçük, büyük her Müslümanı doğrudan doğruya Resulullahın sevgisine götüren Ehl-i sünnet âlimleri ve kitapları bu bereketlerin senetleridir.Bu dünya nimetleri geçicidir ve aldatıcıdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır. Ahirette ele girecekler ise sonsuzdur ve dünyada iken kazanılır. Bu birkaç günlük hayat, eğer dünya ve ahiretin en kıymetli insanı olan, Muhammed aleyhisselama tâbi olarak geçirilirse, seadet-i ebediyye, sonsuz necat, kurtuluş umulur. Yoksa Ona tâbi olmadıkça, her şey, hiçtir. Ona uymadıkça, her yapılan hayır, iyilik, burada kalır, ahirette ele bir şey geçmez.Ahirette Cehennemden kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselama tâbi olanlara mahsustur. Dünyada yapılan hayrat ve hasenat, yani bütün iyilikler, bütün keşfler, bütün hâller ve bütün ilimler Resulullahın yolunda bulunmak şartı ile, ahirette işe yarar. Yoksa, Allahü teâlânın Peygamberine tâbi olmayanların yaptığı her iyilik, dünyada kalır ve ahiretin harap olmasına sebep olur. Yani, iyilik şeklinde görünen, birer istidractan başka bir şey olamaz.Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:(Kâfir olarak ölenlerin işleri, dünyada da, ahirette de boşa gider.) [Bekara 217](Kimi, ona [Muhammed aleyhisselama] iman etti, kimi de, ondan yüz çevirdi ki, bunlara da çılgın ateşli cehennem yetti. Âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri elbette ateşe atacağız.) [Nisa 55-56](Kâfirlerin [iyi] işleri, engin çöllerde görünen seraba benzer. Susayan kimse onu uzaktan su sanır. Ama, yanına varınca, umduğunu bulamaz. [Kâfir de, kıyamette, iyiliklerini serap gibi yapan, yani yok eden] Allahı bulur ve Allah da onun hesabını eksiksiz görür.) [Nur 39](Rablerini inkâr edenlerin [imansızların faydalı] işleri, fırtınalı bir günde, rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer; o işlerin hiç faydası olmaz.) [İbrahim 18](Kâfirlerin [beğenerek] yaptığı bütün işler, kıyamette boşa gider.) [Tevbe 17](İmansızın ameli boşa gider, ahirette de ziyana uğrar.) [Maide 5](Kâfirlere ahirette yalnız cehennem vardır. Emekleri boşa gider.) [Hud 16](Kıyamette onların yaptıkları her işi toz duman ederiz.) [Furkan 23](Kıyamette en çok ziyana uğrayanlar, iyi işler yaptıklarını sanıp da, bütün çabaları boşa gidenlerdir.) [Kehf 103-104]Bir kimse, binlerce sene ibadet etse ve ömrünü, nefsini temizlemekle geçirse ve güzel huyları ile yanındakilere ve keşf ettiği aletler ile, bütün insanlara faydalı olsa, Muhammed aleyhisselama tâbi olmadıkça, İslam dinine inanıp müslüman olmadıkça ebedi saadete kavuşamaz.İşte âyet-i kerime mealleri:(Allah indinde hak din ancak İslam’dır.) [A.İmran 19](Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3](Kim İslam’dan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [A.İmran 85](Allaha ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36](Allah ve Resulüne itaat eden cennete, isyan eden cehenneme gider.) [Nisa 13,14](Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Araf 158, Nur 54](Resule itaat eden, Allaha itaat etmiş olur.) [Nisa 80] Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7](Allaha ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Allahın azabı çok şiddetlidir.) [Enfal 13](Allaha ve Resulüne itaat edin! [uymayıp] yüz çeviren [kâfirdir] Allah da kâfirleri sevmez.) [A. İmran 32](Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71](Resulüm de ki; “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31](Allaha itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.) [Muhammed, 33](Allah ve Resulüne itaat edin.) [Enfal 1](Namazı kılın, zekatı verin, Allaha ve Resulüne itaat edin.) [Ahzab 33](Namaz kılın, zekat verin, Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.) [Nur 56](Allaha ve Resulüne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.) [Al-i İmran 132](Allaha itaat edin, Peygambere itaat edin, karşı gelmekten çekinin.) [Maide 92] (Allah ve Peygamber, sizi, hayat verecek şeye çağırdığı zaman icabet edin.) [Enfal 24](Allaha ve Peygamberine itaat edin; çekişmeyin.) [Enfal 46](Allaha itaat edin. Peygambere de itaat edin.) [Tegabün 12](Namazı kılın, zekatı verin Allaha ve Resulüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.) [Mücadele 13](Kim Allaha ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim yüz çevirirse, onu can yakıcı azaba uğratır.) [Feth 17](Eğer Allaha ve Peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez; doğrusu Allah, bağışlar, merhamet eder.) [Hucurat 14] (Sizden kim, Allaha ve Resulüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.) [Ahzab 31](De ki: “Allaha itaat edin; Peygambere itaat edin.” Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki o Peygamber, kendisine yükletilenden ve siz de kendinize yükletilenden sorumlusunuz. Eğer O’na itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz, Peygambere düşen sadece, apaçık tebliğdir.) [Nur 54](Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder kötülükten alıkorlar; namaz kılarlar, zekat verirler, Allaha ve Peygamberine itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir.) [Tevbe 71] (Allaha ve Peygambere itaat eden, Allahtan korkan ve O’ndan sakınan kimseler, işte onlar kurtulanlardır.) [Nur 52](Kim Allaha ve Resule itaat ederse işte onlar, Allahın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!) [Nisa 69](Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allaha itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik! derler.) [Ahzab 66]Ahirette azaplardan kurtulmak, ancak Muhammed aleyhisselama tâbi olmaya bağlıdır. Onun gösterdiği yolda giden, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur. Ona tâbi olan, Allahü teâlâya sadık kul olmak saadetine erer. Dünyaya gelmiş olan yüzyirmidörtbinden ziyade Peygamberin en büyükleri, Ona tâbi olmayı istemiştir. Musa aleyhisselam Onun zamanında bulunsaydı, O büyüklüğü ile beraber, Ona tâbi olmayı severdi. İsa aleyhisselamın gökten inip, Onun dini yolunda yürüyeceğini herkes bilir. Onun ümmeti olan müslümanlar, Ona tâbi oldukları için, bütün insanların hayırlısı ve en iyileri oldu. Cennete gireceklerin çoğu bunlar oldu ve Cennete herkesten önce gireceklerdir.[Resulullahın eshabı (arkadaşları) da çok üstündür. Kur'an-ı kerimde, (Onların hepsine hüsnayı [Cenneti] vaad ettik) buyuruluyor. (Hadid 10)(Feth 29, Maide 54, Tevbe 100, Mücadele 22) ve daha başka âyet-i kerimelerde Eshab-ı kiramın üstünlüğü bildirilmektedir. Eshab-ı kiramın üstünlüğünü bildiren çok hadis-i şerif vardır.
Biri şöyle:(Onlara dil uzatan Allah’a dil uzatmış olur.) [Buhari] Ehl-i beytin, Eshab-ı kiramın ve bu ümmetin üstünlüğü, Muhammed aleyhisselamın üstünlüğünü gösteren açık delillerdir.]Ona tâbi olmak, yani Ona uymak, Onun gittiği yolda yürümektir. Onun yolu, Kur’an-ı kerimin gösterdiği yoldur. Bu yola İslam Dini denir. Ona uymak için, önce iman etmek, sonra Müslümanlığı iyice öğrenmek, sonra farzları eda edip, haramlardan kaçınmak, daha sonra, sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmak lazımdır. Bunlardan sonra, mubahlarda da Ona uymaya çalışmalıdır.İman etmek, Ona tâbi olmaya başlamak ve saadet kapısından içeri girmek demektir. Allahü teâlâ Onu, dünyadaki bütün insanları ebedi saadete davet için gönderdi. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:(Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107] (De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.) [Araf 158](Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmez.) [Sebe 28](Resulullahta sizin için [uyulması gereken] güzel örnekler vardır.) [Ahzab 21]Ona tâbi olarak yapılanlar makbuldür. Mesela, Ona uyan bir kimsenin, gün ortasında bir parça uyuması, Ona uymaksızın, birçok geceyi ibadetle geçirmekten, kat kat daha kıymetlidir. Çünkü, kaylule etmek, yani öğleden önce biraz uyumak âdet-i şerifesi idi. Mesela Onun dini emrettiği için, bayram günü oruç tutmamak ve yiyip içmek, Onun dininde bulunmayıp senelerce tutulan oruçlardan daha kıymetlidir. Onun dininin emri ile fakire verilen az bir şey ki, buna zekat denir, kendi arzusu ile, dağ kadar altın sadaka vermekten daha efdaldir. Emir-ül-müminin Ömer radıyallahü anh bir sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra, cemaate bakıp, bir kimseyi göremeyince sordu: Eshabı; “Geceleri sabaha kadar ibadet ediyor. Belki şimdi uyku bastırmıştır” deyince, Emir-ül-müminin; “Keşke bütün gece uyuyup da, sabah namazını cemaatle kılsaydı, daha iyi olurdu” buyurdu. İslamiyetten sapıtmış olanlar, sıkıntı çekip ve mücahede edip, nefslerini körletiyor ise de, İslamiyete uygun yapmadıklarından kıymetsizdir ve hakirdir. Eğer bu çalışmalarına ücret hasıl olursa, dünyada birkaç menfaatten ibaret kalır. Halbuki, dünyanın hepsinin kıymeti ve ehemmiyeti nedir ki, bunun birkaçının itibarı olsun. Bunlar, mesela çöpçüye benzer ki, çöpçüler herkesten daha çok çalışır ve yorulur. Ücretleri de herkesten aşağıdır. İslamiyete tâbi olanlar ise, latif cevahir ve kıymetli elmaslar ile meşgul olan mücevherciler gibidir. Bunların işi az, kazançları pek çoktur. Bazen bir saatlik çalışmaları, yüz binlerce senenin kazancını hasıl eder. Bunun sebebi şudur ki, İslamiyete uygun olan amel, Hak teâlânın makbulüdür, çok beğenir.Böyle olduğunu kendi kitabının çok yerinde bildirmiştir. Mesela, Âl-i İmran suresi, otuz birinci âyetinde mealen; “Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki, eğer Allah’ı seviyorsanız ve Allah’ın da, sizi sevmesini istiyorsanız, bana tâbi olunuz! Allah bana tâbi olanları sever” buyuruyor.İslamiyete uymayan şeylerin hiçbirisini Hak teâlâ sevmez, beğenmez. Sevilmeyen, beğenilmeyen şeye sevap verilir mi? Belki cezaya sebep olur.Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerimde, Nisa suresi, sekseninci âyetinde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O halde, Onun Resulüne itaat edilmedikçe, Ona itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kat’i ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, âyet-i kerimede; “Elbette muhakkak böyledir” buyurdu ve bazı doğru düşünmeyenlerin, bu iki itaati birbirinden ayrı görmelerine meydan bırakmadı. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:Allah ile resullerinin emirlerini birbirinden ayırıp ikisi arasında bir yol tutmak isteyen kâfirdir.) [Nisa 150,151]Bütün insanlara önce lazım olan şey, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında bildirdikleri gibi bir iman ve itikad edinmektir. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın yolunu bildiren, Kur’an-ı kerimden murad-ı ilahiyi anlayan, hadis-i şeriflerden murad-ı peygamberiyi çıkaran bu büyük âlimlerdir. Kıyamette kurtuluş yolu, bunların gösterdiği yoldur. Allah’ın Peygamberinin ve Onun Eshabının yolunu kitaplara geçiren, değiştirilmekten ve bozulmaktan koruyan, Ehl-i sünnet âlimleridir.Ehl-i sünnetin reisi, İmam-ı a’zam Ebu Hanife Nu’man bin Sabit’tir (radıyallahü teâlâ anh).Evliyanın büyüklerinden Sehl bin Abdullah Tüsteri hazretleri buyuruyor ki: “Eğer Musa ve İsa aleyhimesselamın ümmetlerinde, İmam-ı a’zam Ebu Hanife gibi bir zat bulunsaydı, bunlar Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa dönmezdi.”Muhammed aleyhisselama tâbi olmak ahkam-ı İslamiyeyi yani İslam dininin emirlerini beğenip, seve seve yapmak ve Onun emirlerini, İslamiyetin kıymet verdiği üstün tuttuğu şeyleri ve âlimlerini, salihlerini büyük bilip, hürmet etmektir ve Onun dinini yaymaya uğraşmak demektir ve dinine uymak istemeyenleri, beğenmeyenleri, aldırış etmeyenleri zelil, hakir ve aşağı tutmaktır.İki cihan saadetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünya ve ahiretin efendisi olan, Muhammed aleyhisselama tâbi olmaya bağlıdır. Ona tâbi olmak için iman etmek ve ahkam-ı İslamiyeyi öğrenmek ve yapmak lazımdır.Resulullah efendimize tâbi olmak yedi derecedir: Birincisi, Ahkam-ı İslamiyeye inanarak, bunları öğrenmek ve yapmaktır. Bütün Müslümanların ve âlimlerin ve zahidlerin ve abidlerin tâbi olması, bu derecededir. Bunların nefsleri iman etmemiştir. Allahü teâlâ, merhamet ederek, yalnız kalbin imanını kabul etmektedir.İkincisi, emirleri yapmakla beraber, Resulullah efendimizin bütün sözlerini ve âdetlerini yapmak ve kalbi kötü huylardan temizlemektir. Tasavvuf yolunda yürüyenler bu derecededir.Üçüncüsü, Resulullah efendimizde bulunan hallere zevklere ve kalbe doğan şeylere de tâbi olmaktır. Bu derece, tasavvufun “vilayet-i hassa” dediği makamda ele geçer. Burada, nefs de iman ve itaat eder ve bütün ibadetler, hakiki ve kusursuz olur.Dördüncüsü, ibadetler gibi bütün hayırlı işler hakiki ve kusursuz olmaktır. Bu derece, ulema-i rasihin denilen büyüklere mahsustur. Bu rasih ilimli âlimler, Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin derin manalarını ve işaretlerini anlar. Bütün peygamberlerin eshabı böyle idi. Hepsinin nefsleri iman etmiş, mutmainne olmuştur. Böyle tâbi olmak, ya tasavvuf ve vilayet yolundan ilerleyenlere veya bütün sünnetlere yapışarak bütün bid’atlerden kaçanlara nasip olur. Bugün, dünyayı bid’at kaplamış, sünnetler gayb olmuştur. Bugün, sünnetleri bulup yapışmak ve bid’at deryasından kurtulmak çok zordur. Bid’atler, âdet hâlini almıştır. Halbuki âdetler ne kadar yerleşmiş ve yayılmış olsalar ve ne kadar güzel görünseler de, din ve sünnet olamaz.Beşincisi, Resulullah efendimize mahsus kemalata, yüksekliklere tâbi olmaktır. Bu kemalat, ilim ve ibadetle ele geçemez. Ancak, Allahü teâlâdan, lütuf ve ihsan ile gelir. Bu derecede olanlar, büyük peygamberler ve bu ümmetin pek az büyükleridir.Altıncısı, Resulullah efendimizin mahbubiyyet ve ma’şukiyyet denilen kemalatına, olgunluklarına tâbi olmaktır ki, Allahü teâlânın çok sevdiklerine mahsustur ve lütuf ile ele geçmez, muhabbet lazımdır.Yedinci derece, insan vücudunun her zerresinin tâbi olmasıdır. Tâbi metbua o kadar benzer ki, tâbi olmaklık aradan kalkar. Bunlar da, sanki Resulullah efendimiz gibi, aynı kaynaktan, her şeyi alır.Ona uymanın ufak bir zerresi bütün dünya nimetlerinden ve ahiret saadetlerinden kat kat üstündür. İnsanlık meziyeti ve şerefi Ona tâbi olmaktır. Resulullah efendimize uymak için Müslümanların Ehl-i sünnetin dört hak mezhebinden birinde olmaları temel şarttır. Ey saadete kavuşmak isteyen akıl sahipleri! Bütün gücünüzle Ona tâbi olmaya çalışınız! Bu devlete, bu nimete mani olan her şeyden kaçınız! Harikalar gösteren bir din yobazını ve yüksek mevkiler, diplomalar ele geçirmiş olan bir fen yobazını, yani Ona tâbi olmak şerefinden mahrum olan bir cahili, bir gafili görürseniz, bunun sözlerinin, yazılarının, radyolardaki, televizyonlardaki saçmalarının, yalanlarının, insanı felakete sürükleyeceğini ve hiç böyle gösteriş yapmayan, fakat çok dikkat ile ve titizlikle Ona tâbi olana inanmanın, Onu sevmenin, felaketlerden kurtarıcı çok kıymetli ilaç olduğunu biliniz! [Yalnız Kur’an diyen, Kur’anı getirmekle vazifesi bitti, O postacıydı diyen, Kelime-i şehadetin ikinci kısmına yani Muhammedün Resulullah demeye lüzum yoktur diyen din düşmanlarına inanmayı, yollarında bulunmayı felaket biliniz. Yaralı aslandan daha fazla bunlardan kaçınız.]

peygamber efendimiz ve tıp
Dinin amacı insanlara doğru yolu göstermek, Allah rızasına uygun bir hayatın kurallarını vermek, imtihan için yaratılmış geçici dünya hayatında insanların kulluk imtihanını kazanmalarına ve böylece iki cihanda mutlu olmalarına yardımcı olmaktır. Dinin amacı, insanların kendi akılları ve beşeri bilgi edinme yollarıyla ile elde edebilecekleri ve gelişme çizgilerine göre geliştirecekleri bilgiler, teknik ve teknoloji konularında bilgi vermek değildir. Bu konularda yeri geldikçe verilen misaller ve bilgiler amaç değildir,bu konularda insanları bilgilendirmek için verilmemiştir; dinin amacına yardımcı olsun, imanı ve din duygusunu güçlendirsin diye verilmiştir.
Allah Teâlâ yüceler yücesi, akıl ve fikrin kavrama kapasitesinin ötesinde bir varlık olduğu için, O’nun kullarına hitabı doğrudan (insanların konuşmaları ve bilgi alış verişinde bulunmaları şeklinde) olmamış, peygamberler vasıtasıyla olmuştur. Peygamberler de beşer (insan türünden) olduğu için din bilgisi onlara vahiy denilen ve keyfiyeti bilinmeyen ilâhî bir dil veya iletişim aracı ile verilmiştir. Peygamberler bu vahyi alacak şekilde eğitilmişler, aldıkları vahyi muhatapları olan insanlara eksiksiz fazlasız iletmişlerdir. Peygamberlerin vahiy alıp iletmekten başka da vazifeleri olmuştur; bunların en önemli ikisi vahyi açıklamak ve yaşayışlarıyla ümmetlerine örnek olmaktır. Bir insanın diğerine örnek olabilmesinin ilk şartı kendi türünden olması ve yaptıklarının başkalarınca da yapılabilmesidir. Eğer peygamberlerin bütün hayatları olağanüstü mucizelerle dolu olsaydı, sıradan insanlara örnek olamazlardı. Onların örnek olmaları, iradeye bağlı ve her isteyenin yapabileceği fiillerde en güzeli, en doğruyu yaparak gerçekleşmiştir.
Peygamberimizin (s.a.) söz ve davranışlarının tamamı, ümmete örnek ve bağlayıcı olma yönünden aynı değildir. Kendine mahsus olanları, beşer olmasından kaynaklananları, nafile ve farz olanları, devlet başkanı, hakim, hakem olarak yaptıkları, tavsiye ve teşvik mahiyetinde olanları... vardır.
Kadı Iyâd isimli âlim (v.544/1149), İslam dünyasında bir zamanlar en fazla okunan kitaplardan biri olan ve Peygamberimizin şekil ve şemailini, ahlak ve özelliklerini anlatan eş-Şifâ isimli eserinde O’nun beşeri yönünü şöyle açıklamaktadır: “Resûlullah da (s.a.) diğer peygamberler gibi beşer nev’indendir (yani cin, melek veya başka türden bir yaratık değil, insandır), O’nun cismi ve dış varlığı tamamen beşerîdir, diğer insanlar için caiz ve vaki olan hastalıklar, değişmeler, acılar, sancılar ve ölüm O’nun için de caizdir...Allah resûlü hastalanmış, inlemiş, soğuk ve sıcaktan etkilenmiş, acıkmış, susamış, öfkelenmiş, canı sıkılmış, usanmış, yorulmuş, zayıflamış, yaşlanmış, bineğinden düşüp yaralanmıştır, inkarcılar kendisini yaralamış ve dişini kırmışlar, zehirli et vermişler, sihir yapmışlardır. O da maddi ve manevî araçlara/çarelere başvurarak tedavi görmüş, tedbirler almış nihayet Büyük Dostuna kavuşmuş ve dünyayı terketmiştir...
Hz. Peygambere eşi Zeyneb bt. Cahş bal şerbeti sunmuş ve bu yüzden onun yanında biraz fazla kalmıştı. Bunu kıskanan diğer iki eşi “Ağzından kötü bir koku geliyor, içtiğin bal şerbetinden olmalı!” deyince bir daha bal şerbeti içmemeye azmetmiş, olayın arkasından gelen vahiy, kadınlarını memnun etmek için Allah’ın helal kıldığı bir nesneyi kendisine haram kılmasının (bir daha içmeyeceğim demesinin) uygun olmadığını açıklamıştır (Tahrîm: 66/1).
Medine’ye gelip hurma ağaçlarının erkek hurmalarla tozlaştırılması (bir nevi çiftleştirilmesi) olayını ilk görünce “Bunu yapmasanız olmaz mı?” demiş, sahâbe yasakladığını zannederek tozlaştırmayı terk etmişler ve hurmalar iyi ürün vermemiştir. Durum kendisine arz edilince “Ben yalnızca yapmasanız olmaz mı dedim, yasaklamadım, bu dünya işidir, siz onu daha iyi bilirsiniz.” buyurmuştur. Bu örneklere göre “O, kendi arzusuna göre konuşmaz, o (söylediği veya tebliğ ettiği) kendisine vahy edilen Allah sözüdür” mealindeki âyeti (Necm: 53/4 ) genel mânada değil, özelleştirerek almak ve şöyle yorumlamak gerekmiştir: Onun tebliğ ettiği vahiydir veya din olarak söyleyip yaptıkları vahiydir, beşer olarak, dinle alakası olmayan (mübah alanda) söyleyip yaptıkları kendine aittir; beşeri bilgi ve tecrübesine dayanır. Ancak O, hiçbir zaman Allah rızasına aykırı bir şey söylemez ve bir davranışta bulunmaz, yanılarak bulunması halinde ise derhal vahiy yoluyla düzeltilir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.) hem kendisi hastalandıkça hem de çevresindekilerin sağlıkları bozulunca çeşitli tedavi yolları ve ilaç olarak kullanılan nesnelerden bahsetmiş, bunları tavsiye etmiştir. Bazı araştırmacılar bunların tamamının veya çoğunun vahiyle bildirildiğini, isabetli olduğunu, yanlış veya yetersiz olma ihtimalinin bulunmadığını, bu mânada bir “Peygamber tıbbı: Tıbb-ı Nebevî” bulunduğunu savunmuşlardır. Ancak tavsiye edilen şeyler teker teker ele alındığında böyle bir anlayışın doğru olmadığı ortaya çıkar. Peygamberimizin (s.a.) tavsiye ettiği tedavi şekillerinin ve ilaçların (ilaç yerine kullanılan nesnelerin) hemen tamamı, hem içinde yaşadığı toplum tarafından hem de daha eski topluluklarca bilinmekte ve kullanılmaktadır. Buhârî’nin rivayet ettiği şu hadis de bizim anlayışımızı desteklemektedir: “Sizin ilaçlarınızda eğer bir fayda varsa ancak kan alanın aletinde, bal şerbetinde ve derde uygun olarak yapılacak ateşle dağlamada vardır; ben dağlanmayı sevmiyorum.” Hadiste “...sizin ilaçlarınızda” buyruluyor; bu ifade, “Öteden beri kullanmakta olduğunuz ilaçlar ve tedavi araçlarınızda” demektir. Yasaklamamakla beraber yine öteden beri kullanılan “yarayı ateşle dağlama” tedavisinden de hoşlanmadığını söylüyorlar.
Genel olarak O’nun, tıpla ilgili tavsiyelerinden şu sonuçları çıkarmak mümkündür:
a)Bir hadiste de geçtigi üzere “Allah yarattığı her derdin devasını da yaratmıştır, insanlar onu bulup hastaları tedavi etmeye çalışmalıdırlar.
b) İlaç ve tedavi şekilleri ile araçları dünya işidir ve beşeri bilgi alanına girer. Beşeri bilgi de zamana, mekana, şartlara bağlı olarak değişir ve gelişir. Peygamberimizin tavsiye ettiği tedavi araçlarının çoğu beşeri bilgi ve tecrübeyle elde edilmiştir. Onları aşmak ve daha iyileriyle değiştirmek dine de, sünnete de aykırı değildir.
c)Peygamberimizin tavsiye ettiği, yaşadığı zamanın şartları içinde iyi ve geçerli olan tedavi araçları, uygun kullanıldığında insanlara hiçbir zaman -faydasından daha fazla- zarar vermez; zarar verecek olsaydı Allah, Peygamberini uyarır, insanlara zarar verecek bir tavsiyede bulunmasını engellerdi
Peygamber’in tıpla ilgili tavsiyelerinin din ve vahiy ile ilişkisi konusunda, büyük âlim ve Buhârî şârihi İbn Hacer’in şu sözleri dikkat çekicidir: “Tıp (tedavî) ikiye ayrılır: Kalbin tıbbı, bedenin tıbbı. Kalbin (insanı insan yapan manevî varlık/yapının, bir mânada ruhun) tedavisi ancak Resûlün (s.a.) Rabbinden getirdiği (vahiy, din) ile olur. Bedenin tedavisine gelince bu konuda Hz. Peygamberden nakledilenler (O’nun söyledikleri) de vardır, başkalarının söyledikleri de vardır ve bunların çoğu tecrübeye dayanır. (Fethu’l-Bârî, Tıp bölümünün girişi).*

* alıntı. Hayrettin Karaman' dan.
hayrettin karaman kimdir? tıklayın http://www.muhammedmustafa.net/biyografi/hayreddinkaraman.htm

Kutlu Doğum Haftası’nda neler yapabiliriz?
İnsanlığı içinde bulunduğu karanlık dünyadan kurtarmak, onlara kılavuzluk yaparak yollarını aydınlatmak üzere ışıklar saçan bir kandil olarak seçilmiş ve vazifelendirilmiş olan sevgili Peygamberimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) dünyaya teşriflerinin kutlanıldığı Kutlu Doğum Haftası’na ulaşmanın huzur ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bugünleri nasıl değerlendirelim, neler yapalım diyorsanız size şu tavsiyelerde bulunabiliriz:* O’nun getirdiği mesaj bir huzur kaynağıdır. Bu huzur kaynağından istifade edebilmek için O’nu ve O’nun getirdiği nûru tanımak gerekir. Bu amaçla Allah Rasulü’nü (sas) tanıtan kitaplar okuyabiliriz. Okuduklarımızın kalıcı olması için de öğrendiğimiz bilgileri başta aile fertlerimiz olmak üzere çevremize anlatabiliriz.
* Akşamları çocuklarımıza Efendimiz’in (sas) yaşadığı örnek hayattan kesitler anlatabiliriz. O’nun ashabıyla arasında geçen diyalogları hikaye tarzından anlatarak çocuklarımızın dikkatlerini Peygamberimizi anlama üzerinde yoğunlaştırabiliriz.
* Nebiler Serveri’ni hayatını anlatan video kasetlerini veya film CD’lerini ev halkıyla beraber izleyebiliriz. Yine bunun gibi Efendimiz’in (sas) hayatından kesitler sunan veya O’nunla alakalı yazılan şiirlerin bulunduğu ses kasetlerini dinleyebiliriz.
* Yaşadığımız yerde Allah Rasulü’nü (sas) hatırlatan ne varsa oraları ziyaret edip hayalen asr–ı saadete gidip tefekküre dalabiliriz. Ziyaretlerimizde yanımıza çocuklarımızı da alabiliriz.
* Bir gül satın alarak yanında da Efendimiz’i (sas) anlatan bir kitapla beraber akraba veya dost ziyaretlerinde bulunabilir, onlarla beraber Efendimiz (sas) yörüngeli sohbetler yapabiliriz.
* İki Cihan Serveri, “Beni Hûd, Vakıa, Mürselat sûreleri ihtiyarlattı.” (Tirmizi, Tefsir, 57) buyuruyor. Bu sûrelerde içerisinde kıyamet sahnelerinin resm edildiği ayetler, Allah Rasulü’nü (sas) derin bir tefekküre salmıştı. Bizler de bu günlerde bu sûrelerin muhatabının kendimiz olduğunu düşünerek Hûd, Vakıa ve Mürselat sûrelerini okuyabiliriz.
* Allah, “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.” (Ahzab, 33/56) buyurarak bizlerden Efendimiz’in (sas) ismini andığımız zaman salavat getirmemizi istiyor. Bu İlahi emir doğrultusunda bizler de özellikle bu günlerde Efendimiz’e (sas) bol bol salavat getirebiliriz. “Allah Rasulü’ne nasıl salavat getirelim?” diyorsanız işte size birkaç örnek: Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammed. Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin adede ma fî ilmillâhi salaten daimeten bidevâmi mülkillâhi. Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve ashâbihî biadedi ilmike ve biadedi ma’lûmâtike.
SALÂT-I TEFRÎCİYE Allâhümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallü bihî’l–ukadu ve tenfericu bihi’l–kürabu ve tugdâ bihi’l– havâicu ve tünâlü bihi’r–reğâibu ve hüsnü’l–havâtimi ve yüsteska’l–ğamâmu bivechihi’l–kerîmi ve alâ âlihi ve sahbihi fî külli lemhatin ve nefesin biadedi külli ma’lûmin leke.

Saturday, April 01, 2006